Skip to main content

Posts

Kürt Diasporası

Genel bakış Anavatanı fiziki olarak terk etmek otomatik olarak diaspora olunduğu anlamına gelmiyor. Fakat bir Kürt diasporası oluğuna kuşku yok. Literatürde genişçe ele alınmış olan diaspora karaktersitik özellikleri Kürtlerin tecrübesine uygulandığında karşımıza çok net bir diaspora fotoğrafı çıkıyor: zorla yerinden edilme anavatana dair kollektif hafıza yeni vatanda yaşanan yabancılık ve ayrımcılık anavatana dönüş miti anavatanın ihyası ve başarısı için çaba ulus-aşırı sosyal ağlar Kürt diasporası ağırlıklı olarak 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış olan nispeten genç bir diaspora. Dünyanın en kalabalık devletsiz diasporası olarak nitelendiriliyor. Başta Almanya olmak üzere büyük oranda Avrupa’da yerleşmiş durumda ve çoğunluğunu Türkiye Kürtleri oluşturuyor. Kendi içinde siyasi eğilim, yaşam tarzı, eğitim, sosyoekonomik statü ve dindarlık açısından  geniş bir çeşitliliğe sahip. Bununla birlikte, Öcalan’ın yakalanması, Kobani ve Afrin olaylarında görüldüğü gibi önemli g
Recent posts

Hizmet Hareketi ve Türk-İslam Sentezi

Hizmet Hareketi, içinden çıktığı toplumun devletçi - milliyetçi kodlarından kuşkusuz etkilendi ve bu son derece anlaşılır bir durum. Hareket belli bir dönem kendini topluma rahat ifade edebilmek için  mesajını bu kodlar üzerinden iletti, ki bunda da temelde sorun yok. Ne var ki artık geri dönülmez biçimde dünyaya açılmış olan Hareket'in Türk-İslam sentezi olarak bilinen bu politik kültürün etkilerinden tamamen arınıp evrensel bir İslam yorumuna açılma vakti çoktan gelmiş bulunuyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin muhafazakar-dindar vatandaşlarına yönelik politikaları birkaç dönemde incelenebilir. Bunlardan birincisi, 1923 - 1950 yılları arasındaki sindirme dönemidir. Bu dönem, dindarlar için İhsan Yılmaz'ın çalışmalarında etraflıca tarif ettiği makbul vatandaşlığa kabul edilmeden önceki acı bir bekleme salonudur. Herkesin malumu olduğu üzere, söz konusu dönemde dinin kamusal alandaki tüm görünürlüğü ortadan kaldırıldığı gibi dindarlık da alabildiğine tahammülsüz bir biçimde bastırı

Bir Soykırım Hikayesi

Ermeni'ydi. Bir bahar günü abisiyle dere kenarında oynamak için ayrıldığı evine döndüklerinde bütün aileleri katledilmişti. Varlıklı bir hanenin mutlu çocukları olarak gitmiş, her şeylerini yitirmiş iki yetim olarak dönmüşlerdi. Zorlu bir yolculuğun ardından vardıkları Suriye sınırında takatleri tükenmiş ve son bir ümitle bir Müslüman aileye sığınmışlardı. Hemen isimleri ve dinleri değiştirildi. Ermenilik'ten "kılıç artığı" olmaya "terfi" etmişlerdi. Ömrünün sonlarına geldiğinde artık bambaşka bir hayati vardi. Bir Müslümanla evlenmiş; çocukları, torunları olmuştu. Anadolu'ya zoraki gelin olarak dağılan birçok emsali gibi hikayesini yerin yedi kat dibine gömmüş, ağıtlarını bile gizli yakmıştı.  Gel gelelim insan yaşlandıkça çocuklaşır derler. İçinde hala dere kenarında oynamaya gitmek isteyen bir kız çocuğu vardı. Günler, haftalar geçtikçe bu hayali zapt etmek daha da zorlaşıyordu. Köyünü ziyaret etmek istiyordu. Gelin gittiği ailede adeta hikay

Reflections on Jon Pahl's "Fethullah Gulen: A Life of Hizmet"

Indeed, Fethullah Gulen's story is a distingushably Turkish one, yet not exclusively so. The last 20 years of Gulen's life and Hizmet Movement participants making the US their new home is as American as The Mayflower. Jon Pahl's book, besides its other merits, powerfully captures that dimension and presents it to the American audience. In that sense A Life of Hizmet addresses one of the most understudied compartments of the literature on Gulen himself and the Hizmet Movement. In a more general outloook, the book is "critically sound and politically inspiring" as its author hoped it to be. One of the main preconditions for a healthy inquiry is ensuring that the tool of analysis matches the nature of the topic at hand. Sadly, a sizeable portion of the early accounts about Gulen failed to satisfy that standard. They rather assumed an oversimplified attitude by narrowing the issue to politics and thus doing a great injustice to social, religious, civic dimensi

Muslim Minorities' Dangerous Flirt with Erdogan

For a number of Muslim minorities and diasporas, Erdogan appears to be an oasis for politically orphaned people in search for direction, esteem, funds and leadership. Whereas their flirt with Erdogan is nothing but a sleepwalk into a dangerous mirage. It is about time these groups and their organizations wake up to the realites and refuse being used as gap filling material in the PR of a despicable regime. The years that followed the 9/11 attacks were marked by a global wave of interfaith activism. This wave enabled a sizebale component of the Muslim minorities to abandon the ghetto mindset and reach out to the larger segments of the socities they lived in. Their outreach was kindly reciprocated with similar gestures by the non-Muslim majorities. While the terror attacks that shook New York, London, Istanbul and Madrid were being interpreted as the advance shocks of a Clash of Civilizations by some, to many others they were bitter wake-up calls to engage in meaningful dialogue with

"Bedelli" Askerlik

Bedelli askerlik için 600 binden fazla başvuru oldu. Türk-İslam Sentezi'nin ve onun beslediği milliyetçi popülizmin altın çağını yaşadığı bir dönemde ulaşılan bu rakamı ilginç bir bilimsel veri olarak not edip konunun bir başka yönüne dikkat çekmek istiyorum. Erdoğan oldum olası nüfus meselesini önemsiyor. Durmadan yaptığı üç çocuk çağrısı malum. Gelgelelim dini bir saikle yapıldığı görüntüsü veren bu çağrı ile aslında kibarca ucuz yedek parça isteniyor. Çünkü Türkiye'de hakim olan düzene düşük maliyetle oylarını, sadakatlerini, beyinlerini, din anlayışlarını ve hayatlarını dolgu malzemesi olarak kullanabileceği bir kitle lazım. Düşük maliyetle diyorum çünkü ülkede dönen muazzam yolsuzluk çarkından bu en alttaki % 20'lik kitlenin payına sadece saray ulufeleri ve parti teşkilatı yardımları düşüyor. Karşılığında ise oy veriyorlar ve ucuz işgücü olarak kullanılıyorlar. Çok acı ve pahalı bir alışveriş doğrusu. Son bedelli yasası ile kışlaların yükü de tamamen bu kesimin ç

Turkey's Crisis: A Brief Background

Middle East dictators came to power after monarchs or colonial administrations. The social-political landscape was devoid of any mechanism to stop them. To the contrary, it provided a welcoming atmosphere for one man rule. Whereas in Turkey, Erdogan took charge of a functioning democracy -despite all its flaws- when he was elected in 2002. Turkey was already an EU candidate; with a diverse media, dynamic society and thriving business sector. How in the earth was that possible? The Ottoman legacy Turkish people have lost an empire and the trauma runs very deep.  The humiliating feeling of defeat dominates the average Turkish mindset. Erdogan’s neo-Ottoman, revivalist discourse aims exactly at this sense of loss and the longing for regaining the glory of the imperial Golden Age. In the cases of Germany and Japan, the shock of the defeat in a World war and losing imperial domain was rehabilitated through a shared effort by the winners abroad and a moderate leadership at home.