Skip to main content

Bir Soykırım Hikayesi


Ermeni'ydi. Bir bahar günü abisiyle dere kenarında oynamak için ayrıldığı evine döndüklerinde bütün aileleri katledilmişti. Varlıklı bir hanenin mutlu çocukları olarak gitmiş, her şeylerini yitirmiş iki yetim olarak dönmüşlerdi. Zorlu bir yolculuğun ardından vardıkları Suriye sınırında takatleri tükenmiş ve son bir ümitle bir Müslüman aileye sığınmışlardı. Hemen isimleri ve dinleri değiştirildi. Ermenilik'ten "kılıç artığı" olmaya "terfi" etmişlerdi.

Ömrünün sonlarına geldiğinde artık bambaşka bir hayati vardi. Bir Müslümanla evlenmiş; çocukları, torunları olmuştu. Anadolu'ya zoraki gelin olarak dağılan birçok emsali gibi hikayesini yerin yedi kat dibine gömmüş, ağıtlarını bile gizli yakmıştı.  Gel gelelim insan yaşlandıkça çocuklaşır derler. İçinde hala dere kenarında oynamaya gitmek isteyen bir kız çocuğu vardı. Günler, haftalar geçtikçe bu hayali zapt etmek daha da zorlaşıyordu. Köyünü ziyaret etmek istiyordu.

Gelin gittiği ailede adeta hikayesini unutturmak istercesine milliyetçi-mukaddesatçı çocuklar yetiştirmişti. İçlerinde hikayesine en aşina olan buyuk oğluydu. Oğlunun tanıklığı çok derin ve can yakıcıydı. Daha aklı ermeyen bir çocukken annesinin zaman zaman birkaç genç kadınla bir köşeye çekilip anlamadığı bir dilde sessizce ağlaşmalarına defalarca şahit olmuştu. Anadolu'da yıllardır gizlice yakılan Ermenice ağıtların az bulunan bir şahidiydi. Annesinin gittikçe dalgınlaşan bakışlarını da en iyi o anlardı.

"Bir derdin mi var anne?" diye sordu bir gün. Hiç pazarlıksız bir şekilde "Oğlum biliyorsun ben Ermeniyim" diye cevapladı. "Evet anacığım biliyorum" dedi. "Ahir ömrümde köyümü görmek istiyorum, beni oraya götürür musun?" diye sordu oğluna. 80 yıldır ağlayan bu çilekeş Anadolu kadınını güldürmek için ilk kez eline bir fırsat geçtiğini gören oğlu "Tabi ki!' diye cevap verdi. 

Uzun uzun konuştular.  Köyünü ve baba ocağını oğluna etraflıca tarif etti; "dere şuradaydı...yamaçta kilise vardi...evimiz şöyleydi...bahçesi böyleydi...". Zaten işi gereği sıkça seyahat eden oğlu kimsenin ruhu duymadan aylar sürecek bir araştırmaya girişti. Zahmetliydi; çünkü haritadan silinmiş bir Ermeni köyünü arıyordu, elindeki tek bilgi ihtiyar bir kadının çocukluk anılarıydı ve, tabi ki huzurunu tehlikeye atmadan kimseden yardim isteyemezdi!

Müjdeli haber gecikmedi. Oğlu köyünü bulmuştu ve adeta dünyaları ona hediye etmişti. Konuyu kimseye açmadan bir vesile bulup en yakın zamanda ziyaret edeceklerdi. Sevincini tarif etmek imkansızdı. Ama alışkanlık bu ya, tıpkı ağıtları gibi mutluluk gözyaşlarını da sadece kuytularla paylaştı. 

Talihi biraz tebessüm etmişti ama gülmedi. Yolculuğa birkaç gün kala ruhunu teslim etti. Bir yetim yürek hakkını alamadan bu dünyadan göçerken uzakta bir köyde bir kız çocuğu silueti dere kenarında oynamaya koşuyordu.

Comments

Popular posts from this blog

Kürt Diasporası

Genel bakış Anavatanı fiziki olarak terk etmek otomatik olarak diaspora olunduğu anlamına gelmiyor. Fakat bir Kürt diasporası oluğuna kuşku yok. Literatürde genişçe ele alınmış olan diaspora karaktersitik özellikleri Kürtlerin tecrübesine uygulandığında karşımıza çok net bir diaspora fotoğrafı çıkıyor: zorla yerinden edilme anavatana dair kollektif hafıza yeni vatanda yaşanan yabancılık ve ayrımcılık anavatana dönüş miti anavatanın ihyası ve başarısı için çaba ulus-aşırı sosyal ağlar Kürt diasporası ağırlıklı olarak 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış olan nispeten genç bir diaspora. Dünyanın en kalabalık devletsiz diasporası olarak nitelendiriliyor. Başta Almanya olmak üzere büyük oranda Avrupa’da yerleşmiş durumda ve çoğunluğunu Türkiye Kürtleri oluşturuyor. Kendi içinde siyasi eğilim, yaşam tarzı, eğitim, sosyoekonomik statü ve dindarlık açısından  geniş bir çeşitliliğe sahip. Bununla birlikte, Öcalan’ın yakalanması, Kobani ve Afrin olaylarında görüldüğü gibi önem...

Reflections on Jon Pahl's "Fethullah Gulen: A Life of Hizmet"

Indeed, Fethullah Gulen's story is a distingushably Turkish one, yet not exclusively so. The last 20 years of Gulen's life and Hizmet Movement participants making the US their new home is as American as The Mayflower. Jon Pahl's book, besides its other merits, powerfully captures that dimension and presents it to the American audience. In that sense A Life of Hizmet addresses one of the most understudied compartments of the literature on Gulen himself and the Hizmet Movement. In a more general outloook, the book is "critically sound and politically inspiring" as its author hoped it to be. One of the main preconditions for a healthy inquiry is ensuring that the tool of analysis matches the nature of the topic at hand. Sadly, a sizeable portion of the early accounts about Gulen failed to satisfy that standard. They rather assumed an oversimplified attitude by narrowing the issue to politics and thus doing a great injustice to social, religious, civic dimensi...

Hizmet Hareketi ve Türk-İslam Sentezi

Hizmet Hareketi, içinden çıktığı toplumun devletçi - milliyetçi kodlarından kuşkusuz etkilendi ve bu son derece anlaşılır bir durum. Hareket belli bir dönem kendini topluma rahat ifade edebilmek için  mesajını bu kodlar üzerinden iletti, ki bunda da temelde sorun yok. Ne var ki artık geri dönülmez biçimde dünyaya açılmış olan Hareket'in Türk-İslam sentezi olarak bilinen bu politik kültürün etkilerinden tamamen arınıp evrensel bir İslam yorumuna açılma vakti çoktan gelmiş bulunuyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin muhafazakar-dindar vatandaşlarına yönelik politikaları birkaç dönemde incelenebilir. Bunlardan birincisi, 1923 - 1950 yılları arasındaki sindirme dönemidir. Bu dönem, dindarlar için İhsan Yılmaz'ın çalışmalarında etraflıca tarif ettiği makbul vatandaşlığa kabul edilmeden önceki acı bir bekleme salonudur. Herkesin malumu olduğu üzere, söz konusu dönemde dinin kamusal alandaki tüm görünürlüğü ortadan kaldırıldığı gibi dindarlık da alabildiğine tahammülsüz bir biçimde bastırı...